İlk İslam Devleti Nasıl Kuruldu?

İslam dini doğuşuyla birlikte dünyanın bir çok yerine hükmetmiştir. Böylesine mükemmel dinin ilk devletide merak konusudur. İslamın yayılmasıyla ve ona inananların yok sayılamayacak kadar çoğalınca bir devlet kurma ve teşkilatlanma zorunluluğu geldi. 

Ön bilgi olarak ilk İslam Devleti, Hz. Muhammed (s.a.v) tarafından Medine Sözleşmesi ile MS 622'de Medine'de kurulan siyasi oluşumdu. Müslüman ümmetinin siyasi birliğini temsil ediyordu. Daha sonra Hulefayı Raşidin (MS 632-661) olarak bilinen yöneticiler tarafından halifeliğe dönüştürüldü. İslam Devleti, Emevîler (661-750) ve sonrasında Abbâsîler (750-1258) döneminde önemli ölçüde genişledi.

Bu zorunlulukla birlikte devlet kurma çalışmaları başladı bunu size şöyle izah edelim. Henüz hicretin l.yılı bitmiş değildi. Resûl-i Ekrem Efendimiz, bütün Medine ahalisinin temsilcilerini Enes bin Mâlik Hazretlerinin evinde bir araya topladı. Maksat, bazı içtimâi prensiplerin düzenlenmesi idi. Yapılan konuşmalar neticesinde bu prensipler düzenlendi ve derhal yürürlüğe kondu. Mühim maddeler yazıldı ve taraflarca imzalandı.

Demek ki dünyada ilk kurulan islam devleti "medine şehri" devletiydi. şunuda sizlere arz etmem gerek islam devleti denildiğin'de çokca yanlış anlamalarda ortaya çıkıyor. islam devleti demek islam kuralları ve Allahın şeriati üzerine yönetilen herhangi bir devlete islam devleti denir. (İslam, devlet değil dindir.)

Bu maddeler Hz. Resûlullahın başkanlığında teşekkül eden ilk İslâmla müşeref olan Devletinin Anayasasıydı. Hatta bu vesika, sadece ilk İslâm devletinin anayasası olmakla da kalmamakta, aynı zamanda bütün dünyada yazılı ilk anayasalardan birini teşkil etmekteydi.

Bu anayasa ile Medine halkı artık diğer insanlardan ayrı bir millet teşkil etmiş oluyorlardı.


Şehir Devletinin Anayasası

52 maddeden ibâret olan İslâm şehir devletinin ilk yazılı anayasasının 1. ve 2. maddelerinde şöyle deniliyordu:

"1. Bu yazı, Resûlullah Muhammed (a.s.m.) tarafından Kureyşli ve Yesribli mü'minler ve Müslümanlar ve bunlara tâbi olanlarla yine onlara sonradan katılmış olanlar ve onlarla birlikte cihad edenler için tanzim edilmiştir.

2. İşte bunlar, diğer insanlardan ayrı bir topluluk teşkil ederler."

Bu anayasaya göre Medine halkı, inanç farkı gözetmeksizin diğer milletlerden ayrı bir "millet" teşkil etmekte ve ayrı bir topluluk hüviyetini taşımaktaydı.

Hz. Resûlullah, Ayrıca Medine etrafında bulunan kabilelerle, özellikle Mekkelilerin Şam ticâret yolu üzerinde ikamet etmekte olan kabilelerle derhal dostluk tesis etme yoluna gitti ve onlarla anlaşmalar imzaladı.

Yine Müslümanlar, şehrin yerli halkı Yahudiler ve diğerleri ile münasebet halinde bulunmak mecburiyetinde idiler. Bu sebeple, kurulan devletin anayasasında onlara da haklar tanındı. Buna göre, onlar da Müslümanlar gibi yeni devletin vatandaşları sayılıyorlardı:

"Muhammed'in (a.s.m.) büyük basiret ve siyasî inceliği Yahudilere bahşettiği fermanda görülür. Bu fermanda diğer hususlar arasında onların da bizzat Müslümanlar gibi yeni devletin vatandaşları olduğu, Yesrib'teki iki kabilenin bir tek millet teşkil ettiği, suçların dinlerin ahkâmına göre cezalandırılacağı, ihtiyaç hasıl olduğu zaman her iki tarafın (Müslüman ve Yahudîlerin) yeni devleti müdafaâya çağırılacağı, gelecekte zuhûr edecek anlaşmazlıklar hakkında Resûlullah tarafından karar verileceği yazılıydı."2

Ayrıca bu anayasa metninde harple ilgili madde de ilgi çekicidir. Vuku bulacak herhangi bir harpte, harp masraflarını kendileri karşılamak şartıyla Yahudiler, Medine şehir devletinin müdafaâsına katılacaklardı.

Anayasanın 16. maddesine göre "tabi olmaları" şartı ile Müslümanların yardım ve müzaheretlerine hak kazanacakları tesbit ediliyordu. Aynı zamanda dışarıdan gelecek herhangi bir hücum karşısında da beraberce şehri müdafaâ edecekler, bu hususta birbirinin yardımına koşacaklardır. Bu hücum, ister Müslümanlara ister Yahudilere olmuş olsun, fark etmeyecektir.

Bu maddeler ışığında, Müslümanların Ehl-i kitaptan olan Yahudilerle ittifakını görmekteyiz. Burada Ehl-i kitap olan Yahudi ve Hıristiyanlara tamamen bir din ve inanç hürriyeti tanınmıştır. Böylelikle Ehl-i kitap arasında kitapsız olan müşriklere karşı hiç olmazsa asgarî müşterekte birleşme esası getirilmiştir ve bunun için de Müslümanlarla birlikte Yahudiler ilk anayasada zikredilerek bunların birlikte "tek camiâ" teşkil ettiklerinden söz edilmiştir.

Kaynakça:

1-İbnu Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, III, 222, 223, Beyrut, 1985.

2-İbni Hişam, Siret, II, 147; İbnu Kesir, el- Bidaye ve’n-Nihaye, III, 223.

3-Wikipedia

Peki bu konu hakkında siz ne düşünüyorsunuz? Sizde bu konuda bilginizi veya sorularınızı yorumlar kısmına bırakabilir. Yeni bilgilere ulaşmak ve web sitemizi takip etmek için Abone ol tuşuna tıklayabilirsiniz.

Yorum Gönder

YORUM YAP

Daha yeni Daha eski

Facebook